TTK Anlamı Ne? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme
İstanbul’da, sabah işe gitmek için metrobüse bindiğimde, her gün karşılaştığım yüzler, davranışlar, tavırlar; aslında toplumsal yapımızın, sosyal adaletin ve çeşitliliğin ne kadar derin bir şekilde işlediğini bana hatırlatıyor. Bugün, TTK anlamı ne sorusunu ele almak istiyorum. Bu, aslında dilde ve toplumda çokça karşılaştığımız bir terim olsa da, daha derin bir sorgulama gerektiriyor. TTK, Türk Ticaret Kanunu’nun kısaltmasıdır, ama bu terim sadece hukuki bir ifade değil, aynı zamanda toplumsal yapının dinamiklerini anlamamıza yardımcı olabilecek bir kavramdır. Çünkü bu kanun, toplumun nasıl şekillendiğini, iş dünyasındaki eşitsizlikleri, cinsiyetçi yaklaşım ve çeşitlilikle ilgili sorunları da yansıtır.
TTK ve Toplumsal Cinsiyet
İçimdeki sivil toplum gönüllüsü devreye giriyor: “Evet, TTK iş dünyasında düzeni sağlamak için gerekli ama toplumsal cinsiyet eşitsizliği açısından ne kadar etkili?” İstanbul’daki her günkü yolculuklarımda karşılaştığım farklı gruplar, kadınların iş hayatında karşılaştığı zorlukları açıkça gösteriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, hala birçok alanda kadınların geride kalmasına yol açıyor. TTK’da kadınların iş gücüne katılımını teşvik edici bazı maddeler olsa da, pratikte kadınların yönetici pozisyonlarına yükselmesi hala zor.
Metrobüste, kadınların genellikle daha düşük gelirli işlerde çalıştığını gözlemliyorum. TTK’nın iş dünyasındaki rolü, kadınları daha eşit bir şekilde konumlandırma amacını güdüyor olsa da, bu amacın gerçekleşmesi, sadece teorik bir kanunla değil, toplumsal bir değişimle mümkün olabilir. Kadınların yönetici pozisyonlarına yükselmelerinin önündeki engeller, hala güçlü. Kadınlar iş yerlerinde, bazen bir iş teklifinde, bazen de bir pozisyonun atanmasında, hâlâ erkeklerden daha düşük ücretler alabiliyorlar. O yüzden TTK’nın toplumsal cinsiyet eşitsizliği karşısındaki etkisi, sadece hukuki bir düzenleme olmanın ötesine geçmeli, kültürel bir dönüşümü içermelidir.
Çeşitlilik ve TTK
Şimdi içimdeki analist devreye giriyor: “Evet, veriler bunu gösteriyor. Ama ya çeşitlilik?” Çeşitlilik, sadece cinsiyetle ilgili değil, etnik köken, din ve engellilik gibi faktörleri de içeriyor. İstanbul’daki işyerlerinde, genellikle sadece belirli bir grup, örneğin beyaz yakalı ve orta sınıf bireyler görüyorum. TTK, çeşitliliği teşvik etmeli, çünkü gerçek anlamda eşit bir toplum için farklılıkları kabul etmek ve kutlamak çok önemli. Ancak, iş dünyasında çeşitlilik, hâlâ genellikle göz ardı edilen bir kavram. Mesela, bazı şirketlerde engelli bireylerin işe alınması konusunda çok az bir teşvik var. Bu durum, toplumda engelli bireylerin eşit fırsatlar için mücadele etmelerini zorlaştırıyor.
Toplumsal çeşitliliği kucaklayan bir iş dünyası yaratmak, TTK ile sadece hukukla ilgili değil, aynı zamanda sosyal sorumlulukla ilgili bir mesele. Farklı etnik gruplardan, dinlerden ya da cinsiyetlerden insanlar, adil fırsatlar arıyor. Bu fırsatlar, iş dünyasındaki fırsat eşitliği ile doğrudan ilgili. İstanbul’daki farklı semtlerde gördüğüm iş dünyası yapıları, çeşitliliğin ne kadar dar bir alan içinde var olduğunu ve bunun da nasıl ciddi sosyal adalet sorunlarına yol açtığını gösteriyor. Eğer iş dünyası, TTK ile çeşitliliği kapsayan bir reform yaparsa, toplumsal yapıya katkı sağlayacaktır.
Sosyal Adalet ve TTK’nın Rolü
Sosyal adalet her yönüyle TTK’nın bir parçası olmalı. Ancak, İstanbul’un kalabalık caddelerinde yürürken, zaman zaman sosyal adaletin, kanunlarla yeterince sağlanmadığını hissediyorum. İşyerlerinde, mahallelerde, kentsel alanlarda sosyal adaletin eksikliği çok açık bir şekilde gözlemleniyor. Yoksulluk, işsizlik ve eğitimdeki eşitsizlikler, insanların yaşam kalitesini doğrudan etkiliyor. Bu noktada, TTK’nın yalnızca ticaretle ilgili bir kanun değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk taşıyan bir araç olması gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle iş güvencesi ve adil maaş uygulamaları, sosyal adaletin en temel ilkelerindendir. Birçok kişi, düşük ücretlerle çalışırken, bazı şirketlerde çalışanlar lüks ofislerde, yüksek maaşlarla işlerini sürdürüyorlar. Bu durum, toplumsal adaletsizliğin bir başka yansımasıdır. İşyerindeki ayrımcılık, her geçen gün biraz daha görünür hale geliyor. O yüzden TTK, iş dünyasında sadece ticari düzeni sağlamakla kalmamalı, aynı zamanda adaletli bir iş gücü dağılımı için de bir araç olmalıdır. Fırsat eşitliği, sadece yasal düzenlemelerle değil, toplumsal bir anlayışla sağlanabilir.
Sonuç: TTK’nın Toplum Üzerindeki Etkisi
Sonuçta, TTK’nın anlamı, sadece hukuki bir kavramdan çok daha fazlasıdır. Yasal düzenlemelerin toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adaletle olan ilişkisi, daha derin bir tartışmayı gerektiriyor. TTK, hukuki bir yapının ötesine geçmeli, iş dünyasındaki eşitsizlikleri ve toplumsal adaletsizlikleri düzeltmeye yönelik bir araç olmalıdır. Bu konuda hepimizin sorumluluğu var. Şehirde, sokakta, iş yerinde ve toplu taşımada karşılaştığımız her birey, aslında bu düzenin parçasıdır. TTK’nın toplumsal etkilerini göz önünde bulundurursak, bu kanunun sadece iş dünyasına değil, toplumsal yapıya katkı sağladığını daha iyi anlayabiliriz. Belki de bu değişim, her birimizin aktif katılımıyla mümkün olacaktır.